Ortak Çalışma Ofislerinin Yarattığı Topluluk Kültürü
Ofis kültürü pandeminin ardından köklü değişimlere sahne oldu. Şirketler bu yeni dünyaya uyum sağlamaya ve ofislerini deneyim odaklı merkezlere dönüştürmeye devam ederken, son on yılda sürekli olarak daha fazla esneklik sunan “co-working spaces/ortak çalışma ofisleri” yeni nesil çalışma kültürünü yeniden şekillendirdi. Ortak çalışma alanlarının yarattığı yeni bağlar kurma ve topluluk oluşturma olanağı iş dünyasında yeni olasılıklara kapı açtı. Paylaşım ve iş birliği temaları etrafında toplanan bu mekanlar, farklı sektörlerden ve kademelerden çalışanı aynı çatı altında bir araya getirerek pek çok yeni şirketin kurulmasına öncülük etti. Ortak çalışma mekanları üyelerinden nasıl bir topluluk yaratıyor ve bu topluluk deneyimi bireysel iş hayatında nasıl başarıya dönüşüyor?
Ortak çalışma topluluğunun bir parçası olan bireyler, işlerini büyütmelerine ve hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olabilecek benzer ve farklı düşünen insanlardan oluşan bir ağa erişebilme imkanına sahip oluyor. Ağ oluşturma, yeni bir iş veya start-up kurmanın en önemli bileşenlerinden biri. Sektörünüzdeki diğer yaratıcı insanlarla tanışmak özgünlüğü, yeniliği ve tartışmayı teşvik eder. Aynı zamanda yeni bir ekip oluştururken veya proje özelinde arayışınız olduğunda burada kurulan bağlantılar oldukça değerlidir.
Ortak çalışma ofisleri, üyelerine yalnızca çeşitli profesyonel ağ oluşturma etkinlikleri sunan mekanlar değildir. Bu mekanlar yeni nesil çalışma alışkanlıklarında başı çeken iki önemli trendi bir araya getirme fırsatı sunuyor: “Ev konforunda” çalışma deneyimi ve “ait olma” duygusu. Dünyadaki tüm ortak çalışma ofisleri bu iki prensip etrafında şekilleniyor. Ancak bu iki temel unsuru başarılı bir şekilde mekânsal bir kurguya dönüştürmek göründüğü kadar basit değil. Özellikle söz konusu bir topluluk kültürü yaratmak olduğunda doğru mimari tasarım, erişilebilirlik, esneklik, katılımcılık, deneyim sunma, sahada olma gibi farklı parametreler devreye giriyor.
Her co-working ofisinin kendine özgü çalışma sistemleri mevcut. Kimi üyeler kendi özerk ofis alanlarında çalışırken kimi üyeler ortak alanda işlerini yürütüyor. Ortak çalışma alanında birlikte çalışmasalar bile ofisteki herkesin ortak bir topluluk duygusu ve kültürünü benimsemesi üyelerin çalışma hayatına önemli katkılar sağlıyor. Üstelik yalnızca iş hayatı için değil mental ve fiziksel sağlığımız için de olumlu etkileri var. Yalnızlık duygusu insanları bilişsel gerileme riskine sokarken, bir topluluğa ait olma kaygı oranını azaltabiliyor ve hatta bağışıklığı güçlendiriyor.
Pauline Roussel ve Dimitar Inchev’in yeni kitabı, “Around The World In 250 Coworking Spaces” dünyanın en ilham veren çalışma alanlarını listeliyor. Yenilikçi ruhu yakalayan 47 şehirden 400’den fazla ortak çalışma mekanını ziyaret ettikten sonra ortaya çıkan bu kitap, ortak çalışma mekanlarının tasarım ve topluluk etkinlikleri yoluyla nasıl topluluk kültürü yarattığına dair bir rehber. Pauline Roussel ile ortak çalışma alanlarının topluluk yaratma ve bunu fırsata dönüştürme gücü üzerine kısa bir sohbet gerçekleştirdik.
“Around The World In 250 Coworking Spaces” fikrinin hikayesi nedir ve bu fikir kitap haline nasıl dönüştü?
Bu harika bir soru! “Around The World In 250 Coworking Spaces”, dünyanın farklı bölgelerinde ortak çalışmanın olumlu etkisini daha iyi anlamak amacıyla 2016-2020 yılları arasında yaptığımız 4 yıllık dünya turu sırasında hayat buldu.
Şimdi bu dünya turunu neden yaptığımızı merak edebilirsiniz o yüzden açıklayayım. 2014 yılında, Berlin’de öncelikli başlangıç aşamasındaki girişimlere odaklanan bir ortak çalışma alanının “Mutluluk Baş Sorumlusu” (Chief Happiness Officer) oldum. Aynı zamanda projeyi birlikte hayata geçirdiğim Dimitar’la da burada tanıştım. Birlikte ortak çalışma alanında her gün meydana gelen dinamiklerle ilgilenmeye başladık. Üyeler arasında o kadar çok bilgi paylaşılıyor, o kadar çok iş fırsatı yaratılıyordu ki, bunun topluluğumuzun benzersiz bir özelliği mi olduğunu yoksa bunun farklı ortak çalışma alanlarında olup olmadığını merak etmeye başladık. Sorumuzun cevabını bulmak için kendi küçük araştırma projemizi başlattık ve diğer ortak çalışma alanlarını keşfetmek ve bu alanları yöneten ekiplerle röportaj yapmak için Berlin’i dolaştık.
Gördüğümüz her bir ortak çalışma alanının, destekledikleri topluluk ne olursa olsun (ebeveynler, müzisyenler, serbest çalışanlar, star-up’lar) üyeleri ve mahalleleri için çok fazla değer geliştirdiğini hemen anladık. Araştırmamızın sonucunu, parçası olduğumuz ortak çalışma alanının haftalık topluluk kahvaltılarından birine sunarken, İtalya’dan çok popüler bir ortak çalışma mekanının kurucusu ile tanıştık. Kahvaltının sonunda bizi Milano’da neler yaptıklarını göstermeye davet etti. Ardından Milano’ya gittik. Şehirdeyken diğer ortak çalışma alanlarını da ziyaret etme fırsatı bulduk. Bizim asıl fark ettiğimiz şey Milano’nun Berlin’den gerçekten farklı olduğuydu. Orada daha önce karşılaşmadığımız kavramlar vardı. Biz de karşılaştırma yapabilmek için üçüncü bir şehre daha gitmeye karar verdik. Üç, dört oldu, dört beş oldu derken sürüp gitti.
2017 yılında New York’ta bulunduğumuz dönemde Based In adlı ortak çalışma alanının kurucusu Tomas Janka ile tanıştık. Kendisiyle o zamanlar gördüğümüz farklı ortak çalışma alanları hakkında sohbet ederken bizim için her şeyi değiştiren bir şey söyledi: “Siz o kadar çok mekan gördünüz ki, tüm bu hikayeleri paylaşmak için bir kitap yazmalısınız!”. O an eve gidip yazmaya başlamasak da, kafamıza zamanla büyüyen bir tohum ekti ve bizi “Around The World in 250 Coworking Spaces” kitabını yazmaya yöneltti.
Kitap, çeşitli ortak çalışma dünyalarına ilişkin kapsamlı bir anlayış sunuyor. Sizce ortak çalışma alanları üyeleri arasında topluluk kültürü oluşturmayı nasıl başarıyor ve bu topluluk deneyimi iş hayatında nasıl başarıya dönüşüyor?
Bir topluluk oluşturmak, ortak çalışma alanını yönetmenin kesinlikle en zor kısmı çünkü süreçlerle veya araçlarla değil, hisleri, hayalleri ve arzuları olan insanlarla ilgilenirsiniz.
Topluluklar oluşturup büyütebilen ortak çalışma alanları genellikle:
-
‘Neden’leri konusunda çok netler; neden bir ortak çalışma alanı başlattıklarını biliyorlar ve aynı zamanda kendi alanları aracılığıyla kimi desteklemek istedikleri ve bunun nedeni konusunda da net bir fikirleri var.
-
Toplulukları büyütmek ve onlarla etkileşime geçmek için zaman ayırıyor ve çaba sarf ediyorlar. Ya üyelerini ve onların neye ihtiyaç duyduğunu tanımaya kendini adamış ve daha sonra içerik aracılığıyla noktaları birleştirmek için zaman harcayan topluluk yöneticilerinden oluşan bir ekibe sahipler ya da daha küçük bir topluluksa, bu aynı zamanda kurucunun/kurucuların, alanın fırsatlar açısından toplayabileceği şeyler aracılığıyla üyelerini desteklemeye kararlı olmasından da kaynaklanabilir.
-
Topluluğun, bir mekanın kapısına gelen her yeni üyeyle birlikte değişen bir şey olduğunu anlıyorlar. Bu, topluluk stratejilerini düzenli olarak uyarladıkları ve katılımı, mutluluğu ve iyileştirme yollarını ölçmek için üyelerle sık sık etkileşime geçtikleri anlamına geliyor.
Sorunuzun ikinci kısmına gelecek olursak, iş fırsatlarını çoğaltmanın anahtarı topluluğu harekete geçirmekte yatıyor. Ortak çalışma alanları arı kovanları gibidir, doğal olarak insanları çekerler ama daha zor olan onların geri gelip kalmasını sağlamaktır. Üyeler fiziksel alanı etraftaki diğer insanlarla tanışmak için kullanırlar. Bu sadece bir masa ya da iyi bir Wi-Fi bağlantısı değil, aynı zamanda üyelerini desteklemek ve insanların birbirini tanımasını sağlamak için alanın bir araya getirdiği içerikle de ilgili. Noktaları birleştirdiğiniz anda iş fırsatları doğacaktır.
Dünyayı dolaşıp birbirinden farklı onlarca ortak çalışma alanlarına gittiniz, topluluk deneyimi açısından İstanbul’daki ortak çalışma mekanları hakkında ne düşünüyorsunuz?
İlginç bir soru çünkü 2016 yılının sonunda ilk olarak İstanbul’daydık ve ardından 2023’te HAN Spaces’ta bir etkinliğe ev sahipliği yapmak üzere geri döndük. 8 yıl oldu ve İstanbul’da bambaşka bir manzarayla karşılaştık. Üyeleri için farklı deneyimler geliştiren çok daha fazla oyuncu var. Ayrıca sahnenin, toplulukları için özenle seçilmiş deneyimler sunma konusunda daha da profesyonel hale geldiği görülüyor.
İlhamını geleneksel hanların üretkenliği ve dayanışmayı arttıran gücünden alan HAN Spaces, kendisini sadece bir ortak çalışma mekanı olarak değil, bir komünite ve iş ağı olarak tanımlıyor. Pauline Roussel’in “Around The World in 250 Coworking Spaces” kitabında da yer verdiği HAN’ın kurucu ortağı Gizem Burteçin, HAN komünitesi üyeleri Bediz Yıldırım ve Onur Durna’ya ortak çalışma alanlarının yarattığı topluluk kültürünü ve bağ kurma üzerine deneyimlerini sorduk.
Bediz Yıldırım, Bediz Co. Kurucusu
Co-working mekanlarının yarattığı topluluk kültürünün iş yaşamınızda size nasıl pozitif bir etkisi var?
Co-working mekanlarının yarattığı topluluk kültürü, bireysel ve yeni nesil girişimcilerin iş yaşamında bir dizi pozitif etki sağladığı gibi, benim de Ekim 2022’de Han Spaces’ta kurduğum stratejik & yaratıcı danışmanlık şirketim Bediz Co. için benzer etkiler yarattı. Şirketimi yönetme sürecimde böyle bir topluluğa dahil olmamın en önemli başlıkları olarak da şunları sıralayabilirim:
-Yaratıcı ilham,
-İş birliği ve network oluşturma,
-Paylaşım ve öğrenme,
-Motivasyon ve destek.
Her bir başlığı detaylandıracak olursam da, farklı disiplinlerden gelen insanlarla etkileşimde bulunmak, yeni ve farklı bakış açıları kazanmanıza yardımcı oluyor. Geniş bir ağ oluşturmak, yeni tedarikçilere ya da müşterilere ulaşma konusunda da tetikleyici. Bilgi ve tecrübe paylaşımı sayesinde sonsuz bir beslenme yolculuğuna dahil oluyorsunuz. Benzer hedeflere sahip insanların bir araya geldiği bir ortamda çok daha motive çalışabiliyorsunuz. Han Spaces’ın kültür sanatla olan güçlü bağı sayesinde de tüm bu saydıklarımı ruhunuzu da besleyen bir alanda yapma fırsatına nail oluyorsunuz.
Yaratıcı projeler geliştirirken Han Spaces’da kurduğunuz bağlardan nasıl besleniyorsunuz?
Co-working mekanlarının yarattığı topluluk kültürünü sanatla harmanlayan Han Spaces, tabii ki iş yaşamıma da pozitif etki sağlıyor. Han Spaces, hem farklı sektörlerden gelen profesyonellerin bir araya geldiği ve fikir alışverişinde bulunabildiği, iş birlikleri kurabildiği hem de yaratıcı açlığını besleyebildiği bir ortam sunuyor. Topluluk içinde yapılan etkinlikler, seminerler ve atölye çalışmaları sayesinde yeni bilgiler edinme ve kişisel gelişim fırsatlarını da arttırıyor. Farklı bakış açıları ve deneyimler ile kesişmek de yaratıcılığı ve inovasyonu teşvik ederek iş projelerinin kalitesinde olumlu bir etki yaratıyor.
Han Spaces benim için sadece bir alan içinde iş sürdürmeyi değil gerçek bir komünitenin parçası olmayı da ifade ediyor. Bireyleri ve kurumları ileri taşıyacak en önemli etkenlerden biri de doğru komünitelere dahil olmak, onlar sayesinde hem beslenmek hem de o komüniteye katkıda bulunmak. Burada da iki önemli konuya değinmeden geçemeyeceğim. Bu bünyede kurulan şirketler kadar Han’ın hem yönetici hem de çalışan kadrosu bu hissi aşılamak ve sizin de bu büyük ve kendine has komünitenin bir parçası hissetmeniz için en içten şekilde çalışıyor.
Onur Durna, Folistudio Kurucu Ortak
Co-working mekanlarının yarattığı topluluk kültürünün iş yaşamınızda size nasıl pozitif bir etkisi var?
Pandemi sonrası izole bir alanda bulunmak istemememiz HAN Spaces’i tercih etmemizdeki başlıca sebep oldu. Sosyal bir ortamda çalışabilmek günlük ofis tempomuzu hem daha keyifli hem de dinamik kılıyor.
Yaratıcı projeler geliştirirken Han Spaces’da kurduğunuz bağlardan nasıl besleniyorsunuz?
Tasarım hem iş hem kişisel hayatımızın en büyük parçasını oluşturuyor. Çeşitli sektörlerdeki profesyoneller ve kreatif insanlarla aynı çalışma ortamını paylaşmak hem sürekli fikir paylaşımında bulunmamızı sağlarken hem de farklı projelerde iş birliği yapabilmemize imkan veriyor.
Gizem Burteçin, HAN Spaces Kurucu Ortak & CEO
HAN Spaces, üyeler arası etkileşim yaratmak ve buna yönelik kültür oluşturabilmek adına ne tür imkanlar sunuyor?
HAN Spaces ile yüzyıllar öncesinden gelen iş hanı kültürümüzü teknoloji ve tasarımla buluştururken doğaya saygılı, mutlu mekanlar kurguluyor ve tasarlıyoruz. Paylaşım ekonomisi ve esnek çalışma ile her geçen gün daha da fazla öne çıkan co-working ve paylaşımlı ofisler aslında yeni
değil, 11. yüzyıldan itibaren örneklerini Anadolu’daki hanlarda görebiliyoruz. Geleneksel hanların göz göz odalarındaki ve avlularındaki birleştiricilik, üretkenlik ve dayanışmayı artıran güç; asırlar boyunca Anadolu’nun hem kültüründe hem de ticaret yaşamında etkin rol oynadı. İnsan odaklı tasarımı, ekosistemi ve topluluk yönetimini kurgularken geleneksel hanların mimari ve kültürel özelliklerini araştırdığımızda birçok ortak öge gördük ve ilham aldık. Bu yüzden HAN Ekosistemi birçok sektörden ve her yaştan insanla oluşan bir yaşam alanı, yani geleneksel iş hanlarından pek de farklı değil. Orada olduğu gibi samimiyet, birliktelik ve dayanışmayı işin merkezine alarak “anlayan, anlaşan ve paylaşan” ilham verici çalışma ortamını sunmak için çabalıyoruz.
Yakın zamanda lokasyon ağımızı hızla artırdık. Levent’ten Esenyurt’a, İstanbul’da ana arterlerde lokasyonlarımız konumlanıyor. Budapeşte ile bölgesel yayılımımızı başlattık. İzmir’in yanı sıra Momo Dalyan ve Polat Palandöken’de yazın deniz kıyısı, kışın ise dağda özgür ve keyifle çalışmak mümkün. Gelecek ay Hatay’da yerel kalkınma amaçlı bir ortak çalışma alanını Habitat, Endeavor, KAGİDER ve GİRVAK iş birliği ile açacağız.
Bunun yanında bu toprakların misafirperverliği paralelinde çok doğru lokasyonlarda konumlanan, iş birliği ve sosyalliği odağına alan çalışma alanlarımızda bizi farklılaştıran en önemli konu ise sürdürülebilirlik. Sürdürülebilirliği bir konsept olarak düşünmüyor, Birleşmiş Milletler’in Kalkınma Hedefleri doğrultusunda hem ekonomik hem de çevresel ve sosyal açıdan kendimize bir sorumluluk ve yol haritası olarak ele alıyoruz.
“İnsanlar nasıl çalışmak istiyor? Çalışma hayatı nereye evriliyor? Nelere ihtiyaç duyuluyor?” sorularına sosyolojik ve felsefi yaklaşımlarla yanıt arıyoruz. Hayal ettiğimiz esnek ve verimliliğin yanında mutlu çalışma ortamını hayata geçirmek, bugün ihtiyaç duyduğumuz bu çalışma düzenini oluşturmak, geleneksel iş hanlarını tekrar yaşatmak ve buna yönelik kriterleri karşılamak amacıyla tasarladığımız mekanların en büyük avantajlarından, temel taşlarından birisi de kesinlikle üyeler arası etkileşim. Pandemi ile birlikte hayata geçirdiğimiz ve yeni çalışma düzeninin prensiplerini sektör paydaşlarını bir araya getirerek düzenlediğimiz webinar ve çalıştaylarla; belirlediğimiz Re-Set Workspace, Aret Vartanyan ile kişisel gelişimi odağına alan HAN’da Muhabbet, eğitim alanında Tuhaf iş birliği ile bu sezon başlayacağımız Art of Re-Set, Kök Projekt ile hayata geçirdiğimiz AgroTech Studio, Re-Set Fashion gibi pek çok alanda ekosistem temelli sürdürülebilir içerik ve platformlar hayata geçiriyoruz. Birbirinden farklı konseptte meydana getirdiğimiz bütün bu etkinliklerimizi HAN Segmentleri adı verdiğimiz altı başlık altında topluyoruz. Future of Work, Personal Development, Technology & Innovation, Business Development, Sustainability & Urban Living ve Design, Art & Culture. Bu altı tema içerisinde bütün HAN Sakinlerinin ve takipçilerinin kendisine yer bulabilirken becerilerini geliştirebilmesini, yeni gelişme alanları keşfedebilecek fırsatlar yaratmayı, aynı zamanda toplumsal farkındalıklarını artırırken zihinsel ve fiziksel iyi olma haline katkıda bulunmayı hedefliyoruz.
Workshop’lar, ilham verici konuşmalar, sektörel organizasyonlar, zihin ve beden sağlığı üzerine seminerler, happy hour’lar, HAN Art Community ile koleksiyoner ziyaretleri gibi etkinlikler bunlardan sadece birkaçı. HAN’larda sanatın birleştirici gücünden ilham alıyoruz. Farklı lokasyonlarımızda farklı sanat organizasyonları ve galeriler ile iş birlikleri yaparak duvarlarımızı sanata açıyoruz. Bugüne kadar Doğuş’un Sanata Bi Yer platformu ve ArtPick ile farklı sergiler geliştirdik. Zilberman, PiArtworks, Mixer gibi önde gelen sanat galerileri ile iş birliği içerisinde ülkemizden ve dünyadan çağdaş ve genç sanatçıların özgün eserlerinden oluşan seçkilere ve sergilere alan açıyoruz. Yeni iş birlikleri ve uygulamalar için her zaman varız, bundan heyecan duyuyoruz.
Sadece bireyler özelinde değil, dernek ve vakıflarla ortaya koyduğumuz iş birlikleri de aslında yaratmaya çalıştığımız kültürün bir parçası. Alanlarımızda gerçekleşen etkinlikler, seminerler ve sohbetlerle bu üretkenliğin bir parçası olabilmekten; GİRVAK, PERYÖN, YANINDAYIZ gibi STK’lara, mezun derneklerine ve çeşitli inisiyatiflere ekosistemimizde yer vermekten mutluluk duyuyoruz. Örneğin, geçtiğimiz aylarda yaşadığımız deprem felaketinin ardından Anadolu yakasında HAN Ataşehir, Avrupa yakasında HAN Piyalepaşa lokasyonlarımızın alanlarını afet sonrasına yönelik projelerin planlanması için derneklerin kullanımına açtık. Devam eden süreçte, geliştirdiğimiz iş birliği kanalları sayesinde çok değerli STK’larla uzaktan çalışanlar, ofisini kaybedenler ve öğrenciler için Hatay’da eğitim, girişimcilik ve yerel kalkınma merkezli ortak çalışma alanları kuruyoruz. HAN Spaces ile çalışma alanlarının yanı sıra Teknoloji ve İnovasyon Merkezleri geliştiriyor ve işletiyoruz. İzmir İzQ Girişimcilik Merkezi’nin yönetim partneriyiz. Budapeşte’de yer alan HAN Spaces’dan sonra Özbekistan ve Azerbaycan’da da inovasyon merkezleri geliştiriyoruz. Bilişim Vadisi ile de 3 seneyi aşan iş birliğimiz artan bir ivme ile devam ediyor. Birlikteliğin gücünü kullanarak değer yaratmak ve yeni işlerin oluşmasına ortam sunmak, tam anlamıyla HAN’da istediğimiz şey ve işin kuruluş felsefesi.